Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

zevk vermek

  • 1 доставлять удовольствие

    zevk vermek

    Русско-турецкий словарь > доставлять удовольствие

  • 2 удовольствие

    zevk
    * * *
    с
    1) zevk, tat (-), lezzet, keyif (- yfi), haz (- zzı)

    испы́тывать удово́льствие от чего-л. — bir şeyden / bir şey yapmaktan zevk / haz duymak

    получа́ть удово́льствие от чего-л. — bir şeyden / bir şey yapmaktan zevk almak

    доставля́ть удово́льствие кому-л.zevk vermek

    мы не наме́рены доставля́ть ему́ тако́е удово́льствие — ирон. ona bu keyfi vermek niyetinde değiliz

    э́то не даёт никако́го удово́льствия — bunun hiç tadı / zevki olmuyor

    он ло́вит ры́бу ра́ди удово́льствия — zevk için balık tutar

    с удово́льствием — memnuniyetle, zevkle, seve seve, başımla beraber

    он рабо́тал с удово́льствием — (işinden) zevk alarak çalışıyordu

    он рабо́тал без (вся́кого) удово́льствия — zevk alarak çalışmıyordu

    2) ( развлечение) eğlence

    Русско-турецкий словарь > удовольствие

  • 3 delight

    zevk, haz; sevinç,zevk vermek, memnun etmek, sevindirmek; (in ile) zevk almak

    English to Turkish dictionary > delight

  • 4 хĕпĕрте

    zevk vermek, yüreklendirmek, cesaret vermek

    Чăваш-турккă чĕлхи Словарĕ > хĕпĕрте

  • 5 Freude

    Freude ['frɔıdə] f
    kein pl ( Fröhlichkeit) sevinç ( über -e), memnuniyet, kıvanç; (innere \Freude) haz, keyif, zevk;
    \Freude an etw haben bir şeyin keyfini çıkarmak, bir şeyden haz almak;
    jdm eine \Freude bereiten/machen birini sevindirmek [o zevk vermek];
    vor \Freude an die Decke springen ( fam) sevinçten uçmak;
    jdm die \Freude verderben birinin keyfini bozmak [o kaçırmak];
    aus Spaß an der \Freude ( fam) sırf sevinçten, sırf zevk için;
    es wird mir eine \Freude sein, Sie zu begleiten size memnuniyetle eşlik ederim

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Freude

  • 6 bereiten

    bereiten*
    vt
    1) ( zubereiten) hazırlamak
    2) ( verursachen) neden [o sebep] olmak (-e), yol açmak (-e); ( Schwierigkeiten) çıkarmak;
    jdm Kummer \bereiten birine dert olmak, birine sıkıntı vermek;
    Vergnügen \bereiten zevk vermek;
    etw dat ein Ende \bereiten bir şeye son vermek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > bereiten

  • 7 zest

    n. çeşni, lezzet, tat
    ————————
    v. lezzet katmak, tat vermek, zevk vermek
    * * *
    lezzet
    * * *
    [zest]
    (keen enjoyment: She joined in the games with zest.) coşku, heves

    English-Turkish dictionary > zest

  • 8 procurer

    Dictionnaire Français-Turc > procurer

  • 9 give smb. pleasure

    v. zevk vermek

    English-Turkish dictionary > give smb. pleasure

  • 10 give smb. pleasure

    v. zevk vermek

    English-Turkish dictionary > give smb. pleasure

  • 11 ტკბობა

    f.
    sevin(dir)mek, zevk vermek/almak, hoşnut etmek/olmak

    Georgian-Turkish dictionary > ტკბობა

  • 12 enchant

    büyülemek, büyü yapmak; zevk vermek

    English to Turkish dictionary > enchant

  • 13 ravish

    irzina geçmek; zevk vermek, esritmek

    English to Turkish dictionary > ravish

  • 14 relish

    n. lezzet, çeşni, tat, ağız tadı, iştah, istek, eğilim, heves, zevk, haz
    ————————
    v. tadına varmak, zevkle yemek, tadını çıkarmak, beğenmek, hoşlanmak, hoş tat vermek, hoş kokmak, mis gibi kokmak
    * * *
    1. zevk al (v.) 2. zevk (n.)
    * * *
    ['reliʃ] 1. verb
    (to enjoy greatly: He relishes his food; I relished the thought of telling my husband about my promotion.) çok hoşlanmak, büyük zevk almak
    2. noun
    1) (pleasure; enjoyment: He ate the food with great relish; I have no relish for such a boring task.) zevk, hoşlanma
    2) (a strong flavour, or a sauce etc for adding flavour.) yemeğe tat katan şey

    English-Turkish dictionary > relish

  • 15 доставлять

    ulaştırmak,
    teslim etmek,
    dağıtmak
    * * *
    несов.; сов. - доста́вить
    1) ulaştırmak; teslim etmek; dağıtmak

    доставля́ть пи́сьма и газе́ты — mektup ve gazete dağıtmak

    он доста́вил вам письмо́? — mektubu size teslim etti mi?

    доставля́ть гру́зы морски́м путём — yükleri deniz yoluyla ulaştırmak

    тебя́ доста́вят туда́ на маши́не — seni oraya arabayla götürecekler

    доставля́ть ра́дость и весе́лье — sevinç ve neşe vermek

    доставля́ть огорче́ние — üzüntü vermek

    доставля́ть беспоко́йство кому-л.birini tedirgin etmek

    фильм доста́вил нам большо́е удово́льствие — film bize büyük bir zevk verdi

    Русско-турецкий словарь > доставлять

  • 16 indulge

    v. memnun etmek, boyun eğmek, hoşgörmek, şımartmak, yüz vermek, izin vermek, haz almak, zevk almak, tutulmak, içmek, sigara içmek
    * * *
    1. düşkünlük göster 2. isteklerini yerine getir
    * * *
    1) (to allow (a person) to do or have what he wishes: You shouldn't indulge that child.) şımartmak, müsamaha etmek
    2) (to follow (a wish, interest etc): He indulges his love of food by dining at expensive restaurants.) kendini vermek, canının istediğini yapmak
    3) (to allow (oneself) a luxury etc: Life would be very dull if we never indulged (ourselves).) kendini bir şeyin keyfinden mahrum bırakmamak
    - indulgent
    - indulge in

    English-Turkish dictionary > indulge

  • 17 حزن

    I
    حَزَّنَ
    1. kahretmek
    Anlamı: çok üzmek
    2. incitmek
    Anlamı: kırmak, üzmek
    3. zehretmek
    4. üzmek
    II
    حَزَن
    1. üzgünlük
    Anlamı: neşesizlik, üzgün olma durumu
    2. mutsuzluk
    3. üzgü
    Anlamı: cefa, eza, eziyet, yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı
    4. korku
    Anlamı: kaygı, üzüntü
    5. merak
    Anlamı: kaygı, tasa
    6. ezgi
    Anlamı: üzüntü, sıkıntı
    7. azap
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    8. kasvet
    Anlamı: sıkıntı, iç sıkıntısı
    9. depresyon
    10. mahzunluk
    11. gaile
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    12. endişe
    Anlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku
    13. hüzün
    Anlamı: gönül üzgünlüğü, keder, gam
    14. gam
    Anlamı: tasa, kaygı, üzüntü
    15. kahır
    16. kaygı
    Anlamı: üzüntü, tasa
    17. kasavet
    Anlamı: üzüntü, tasa
    18. teessür
    Anlamı: üzülme
    حَزَنَ
    1. kahretmek
    2. efkârlanmak
    Anlamı: tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek
    3. gamlanmak
    Anlamı: tasalanmak, kaygılanmak
    4. kahırlanmak
    5. kaygılanmak
    Anlamı: kaygı duymak
    6. kederlenmek
    Anlamı: kederli olmak, üzülmek
    7. mahzunlaşmak
    Anlamı: üzülmek
    8. hüzünlenmek
    Anlamı: hüzün duymak, hüzünlü duruma gelmek
    9. çırpınmak
    10. kahrolmak
    11. tasalanmak
    Anlamı: üzülmek, kaygılanmak
    12. zehrolmak
    13. kıvranmak
    Anlamı: acı çekmek
    IV
    حَزِن
    1. mutsuz
    Anlamı: mutlu olmayan, bedbaht
    2. neşesiz
    Anlamı: üzgün, düşünceli
    3. mahzun
    Anlamı: üzgün, üzüntülü
    4. efkârlı
    Anlamı: tasalanmış, tasalı, kaygılı
    5. melül
    Anlamı: üzgün
    6. gamlı
    Anlamı: kaygılı, tasalı
    7. zavallı
    Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz
    8. üzüntülü
    Anlamı: acılı, üzüntüsü olan, müteessir
    9. bedbaht
    Anlamı: mutsuz, bahtsız, talihsiz
    10. dertli
    V
    حَزِنَ
    1. kahretmek
    2. efkârlanmak
    Anlamı: tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek
    3. gamlanmak
    Anlamı: tasalanmak, kaygılanmak
    4. kahırlanmak
    5. kederlenmek
    Anlamı: kederli olmak, üzülmek
    6. kaygılanmak
    Anlamı: kaygı duymak
    7. mahzunlaşmak
    Anlamı: üzülmek
    8. çırpınmak
    9. bunalmak
    10. hüzünlenmek
    Anlamı: hüzün duymak, hüzünlü duruma gelmek
    11. kahrolmak
    12. tasalanmak
    Anlamı: üzülmek, kaygılanmak
    13. zehrolmak
    14. üzülmek
    Anlamı: üzüntü duymak, kaygılanmak
    15. korkmak
    Anlamı: kaygı duymak, endişe etmek
    16. kıvranmak
    Anlamı: acı çekmek
    VI
    حُزْن
    1. mutsuzluk
    2. üzgü
    Anlamı: cefa, eza, eziyet, yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı
    3. ezgi
    Anlamı: üzüntü, sıkıntı
    4. azap
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    5. depresyon
    6. mahzunluk
    7. kasvet
    Anlamı: sıkıntı, iç sıkıntısı
    8. gaile
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    9. hüzün
    Anlamı: gönül üzgünlüğü, keder, gam
    10. endişe
    Anlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku
    11. kahır
    12. gam
    Anlamı: tasa, kaygı, üzüntü
    13. kaygı
    Anlamı: üzüntü, tasa
    14. keder
    Anlamı: acı
    15. kasavet
    Anlamı: üzüntü, tasa
    16. teessür
    Anlamı: üzülme

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > حزن

  • 18 без

    -siz,
    -sız; -madan,
    -meden; - meksizin; yokken; kala (saat için)
    * * *
    1) ...siz;...madan,...maksızın

    без де́нег — parasız

    без спе́шки — acele etmeden / edilmeksizin

    без тебя́ он ничто́! — sensiz bir hiçtir o!

    без поте́ри в зарпла́те — ücret kaybı olmaksızın

    то́лько без обма́на! — aldatmaca yok ama!

    без вмеша́тельства извне́ — dışarıdan bir müdahale olmaksızın

    он был без пиджака́ — üstünde ceket yoktu

    она́ была́ без созна́ния — kadın baygındı / bayılmıştı

    они́ без труда́ пойму́т э́то — bunu anlamakta güçlük çekmeyecekler

    об э́том нельзя́ говори́ть без гне́ва — insan öfke duymadan bundan söz edemez

    статья́ без по́дписи — imzasız yazı

    о́бщество без бу́дущего — geleceği olmayan bir toplum

    оста́вить что-л. без отве́та — cevapsız bırakmak

    оста́ться без рабо́ты — işsiz kalmak

    встре́тить что-л. без восто́рга — coşku ile karşılamamak

    рабо́тать без удово́льствия — zevk alarak çalışmamak

    переводи́ть без словаря́ — elinde sözlük olmadan çevirmek

    провести́ ночь без сна — geceyi uykusuz geçirmek

    боро́ться за жизнь без эксплуата́ции и угнете́ния — baskı ve sömürüden arınmış bir yaşam için savaşım vermek

    (сейча́с) без пяти́ три — üçe beş var

    приходи́ без че́тверти пять — beşe çeyrek kala gel

    ••

    без сомне́ния — kuşkusuz

    (хотя́ и) не без труда́ — zahmetle de olsa

    я возража́л не без причи́ны — itiraz etmem sebepsiz değildi

    Русско-турецкий словарь > без

  • 19 appreciate

    v. değer vermek, değerini bilmek, minnettar olmak, teşekkür borçlu olmak, değerlendirmek, takdir etmek, değer biçmek, değerlendirmek; değerini artırmak, fiyatını yükseltmek; beğenmek, zevk almak; anlamak, kavramak, değer kazanmak, değerlenmek
    * * *
    1. değerlendir 2. takdir et
    * * *
    [ə'pri:ʃieit]
    1) (to be grateful for (something): I appreciate all your hard work.) müteşekkir olmak, teşekkür borçlu olmak
    2) (to value (someone or something) highly: Mothers are very often not appreciated.) değerini bilmek, takdir etmek
    3) (understand; to be aware of: I appreciate your difficulties but I cannot help.) anlamak
    4) (to increase in value: My house has appreciated (in value) considerably over the last ten years.) değeri artmak
    - appreciably
    - appreciation
    - appreciative
    - appreciatively

    English-Turkish dictionary > appreciate

  • 20 feast

    n. bayram, yortu, festival, şölen, ziyafet
    ————————
    v. ziyafet vermek, ağırlamak, eğlendirmek, ziyafet çekmek, doya doya yapmak, tadını çıkarmak, zevk almak, haz almak
    * * *
    1. ziyafet ver (v.) 2. şölen (n.)
    * * *
    [fi:st] 1. noun
    1) (a large and rich meal, usually eaten to celebrate some occasion: The king invited them to a feast in the palace.) ziyafet
    2) ((sometimes with capital) a particular day on which some (especially religious) person or event is remembered and celebrated: Today is the feast of St Stephen.) yortu, bayram
    2. verb
    (to eat (as if) at a feast: We feasted all day.) yiyip içmek

    English-Turkish dictionary > feast

См. также в других словарях:

  • vadetmek — e, der, Ar. vaˁd + T. etmek 1) Bir işi yerine getireceğine söz vermek Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk ın, / Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın. M. A. Ersoy 2) nsz Davranışıyla, tutumuyla bir işi yapacağı duygusunu uyandırmak,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ders — is., Ar. ders 1) Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi Mektepten kaçmıyor, bazı derslerden zevk alıp saatlerce çalıştığım oluyordu. S. F. Abasıyanık 2) Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre Dersin bitmesine beş dakika var. 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • haz — is., zzı, Ar. ḥaẓẓ 1) Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk 2) fel. Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma 3) müz. Ezgi 4) ruh b. Sürdürülmesi istenen ılımlı ve doygunluk veren coşku Ömrünün en öfkeli veya buhranlı anlarında bile yaşamak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • keyif — is., yfi, Ar. keyf 1) Vücut esenliği, sağlık Keyfiniz nasıl? 2) Canlılık, tasasızlık, iç rahatlığı Bu keyif ne kadar sürerdi? Tahminime göre beş on dakikadan fazla sürmezdi. Y. K. Karaosmanoğlu 3) Rahat, huzur, afiyet 4) İstek, heves, zevk Ağır… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tat — 1. is., hlk. Dilsiz 2. is., dı 1) Bazı cisimlerin tat alma organı üstünde bıraktığı duyum Nem elbisenize işlemiştir, yaşlığında deniz suyunun tuzlu tadı ve yapışkanlığı duyuluyor. R. H. Karay 2) Tatlılık 3) mec. Hoşa giden durum, lezzet, zevk… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zevkiselim — is., esk., Ar. ẕevḳ + selīm En yüksek zevk Şehrin zevkiselimi mevzubahis olunca bu hususta bir karar vermek hakkı belediye meclisine aittir. H. Taner Birleşik Sözler zevkiselim sahibi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ZÜHD — Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»